Bir İğne Ne Kadar Can Yakabilir?

On gündür soğuk algınlığı/grip gibi hastalıkla mücadele ediyorum. Hayatımda hiç bu kadar ağır grip olmamıştım. Bu hafta da geçmeyecek diye bugün yeniden doktora gittim. Klasik kan, röntgen gibi tahliller istedi.

Kan vermek için koltuğa oturduğum da Tuğberk geldi aklıma.
Çünkü kan almalar da canı yandığı ve korktuğu için öyle felaket ağlıyor, öyle tepiniyor ki bazen 3 kişi kolundan bacağından gövdesinden tutuyoruz, biri de damar bulup kan almaya çalışıyor. İlk başta kafamı çevirirdim, ağlardım onunla birlikte. Dayanamazdım o halini görmeye ama insan zamanla her şeye alışıyor. Artık gözlerinin içine bakarak onu sakinleştirmeye ve telkin vermeye çalışıyorum. Tabi her zaman işe yaramasa da her zaman onun yanında olduğumu aktarmaya çalışıyorum ona.

Hastaneye ilk yatışımızda tabi ki teşhis için sürekli tahlil, test yapma durumu vardı. O yüzden günde bazen 3 kere kan almaya çalıştıkları oluyordu. E Tuğberk küçük tabi 50 günlük, damar dedikleri şey ip gibi. Bulamıyorlardı o lanet olası damarları bir türlü. İğneyi sok çıkar, ah damar patladı, çocuk kımıldıyor, sıkı tutun, iğneyi sok çıkar kan hala gelmiyor…  O kan gelemez, o tüpler dolamazdı bir türlü…

Tuğberk deli gibi ağlardı, ben deli gibi ağlardım, dayanamazdım. Eğer annemler odadaysa dışarı çıkar ağlardım koridorda, çoğu zaman hıçkıra hıçkıra. Hemşireler de o daha acıyı hissetmiyor ki, canı yandığı için değil, baskı yaptığımız, tuttuğumuz için ağlıyor derlerdi… Kızardım içimden. Belki tıp bilimi olarak öyledir, belki de kanıtlanmıştır küçük bebeklerin acıyı hissetmedikleri. Peki, ne zaman acı çekmeye başlayacak onu da söyleyecek misiniz demek isterdim ama dilimi ısırırdım. Beni telkin etmek için iyi niyetle söyledikleri bu sözler daha çok canımı yakardı.

Dün kan aldırmak için koltuğa oturduğumda Tuğberk geldi aklıma. Bir kerecik iğneyi soktu hemşire koluma, iğneyi kolumun içinde gezdirmedi, damar aramadı. İğneyi soktu, bir adet tüpü doldurdu ve bitti dedi. Kalktım… Aklımda hala Tuğberk var. Benim canım şu iğneye bile yandı ve kolum ağrıdıysa, ah annecim sen nasıl dayanıyorsun o kadar acıya, dedim içimden. Ah dedim ahh, nasıl savaş verdin o kemoterapi ilaçlarıyla, nasıl dayandın yüzlerce kez kan almalarına…

Oysa kan aldıktan hemen sonra kalktığında, sarılırız, öpüşürüz ve susarsın. Oynamaya başlarız, başka şeylere odaklanırız. Ahh annecim, kaç saat geçti kan almalarının üzerinden benim kolum hala acıyor. Sen nasıl dayandın ve dayanıyorsun diye tam bir yıl altı aydır soruyorum kendime… Her canım yandığında soruyorum kendime, kendimi bir yere çarptığımda, üşüdüğümde bile soruyorum kendime. Sen o minicik ama dünyalara kafa tutan bedeninle ve evrenleri bile içine sığdıramayacak büyüklükteki güçlü yüreğinle gene de nasıl dayandın oğlum..

Sana kullandıkları her iğne sanki benim yüreğimi canlı canlı deler geçer de gene de senin yaşadığın acının yanında hafif kalırmış gibi hissederim kendimi. Ah oğlum, ah kirpikleri ok gibi gönlüme değen oğlum… Nasıl dayandın annecim sen…

Ben biliyorum ki ve sen büyüdükçe de eminim ki sen benim hayatımda gördüğüm en güçlü insansın. Hiçbir zaman savaşmayı, hayata tutunmayı bırakmadın. Her zaman bize örnek oldun. Kemoterapiden en yorgun düştüğün zamanda bile onca uğraşımızı yok saymadın hafif bir gülümsemeyi bile ihmal etmedin. Ben hep gücümü senden aldım oğlum, baban da…

Biliyoruz ki yaşıyorsak savaşmaya da devam edeceğiz, hep birlikte…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Port Nedir? Takılması Gerekir mi?

Nöroblastom Teşhis Edilirken Dikkat Edilmesi Gereken Testler - 1