Port Nedir? Takılması Gerekir mi?

Tuğberk ilk kemoterapisini aldıktan sonra enfeksiyon geçirdi. Daha eve geleli bir gün olmuştu ki ateşi çıktı hemen hastaneye geri yattık. Damar yolu açmak hem Tuğberk için hem de bizim için işkence oluyordu. Daha iki aylıktı. Zaten minicik olan damarları, aldığı kemoterapi ve antibiyotiklerin etkisiyle daha da ufalıyor ve daha da kırılgan bir hale geliyordu. Bu da damar yolu açılmasını zorlaştırıyor ya da damar yolunun çabuk bozularak çıkmasına neden oluyordu.



İlk enfeksiyon tedavisinin sanırım onuncu günündeyken bir gece Tuğberk’in damar yolu şişti ve çıkarılması gerekti. Bu da yeni damar yolu açılması demek oluyordu. Bu tür durumlarda insan ister istemez hemen geriliyor. Ne kadar sürede damar yolu açacaklar, açabilecekler mi, ya çok ağlarsa ama açamazlarsa, ya girilen tüm damarlar patlarsa diye endişe ediyorsunuz. Bende o gece çok gergindim ki boş gerilmediğimi anladım sonradan.

Nöbetçi asistan doktor çok tatlı biriydi, bir kere denedi ve “çok zorlamayım olan damarlarını da patlatmayım, kıdemli asistanı çağırayım” dedi. Sevindim Tuğberk’i yıpratmamak istemesine. Ama sonradan pişman oldum. Gelen kıdemli asistan çok sinirliydi. Yan taraftaki yeni doğan yoğun bakımından bir damar yolu açmak için mi geldim diye söylenip dururken Tuğberk’in koluna eline iğneleri sokup sokup çıkarıyordu. Ooff patladı diyip yeni iğne açıp, gene deniyordu. Böyle böyle Tuğberkin kolunda toplamda on tane patlamış, şişmiş ve moraracak nokta oldu. Ne kadar çok ağladığını tahmin ediyorsunuz heralde. En sonunda dayanamadım “ya bırakın başka biri gelsin, istemiyorum açmayın” dedim. Sonra o kıdemli asistan gene söylene söylene gitti. Bizde odamıza gittik.

Bir yarım saat sonra baş asistan geldi. Ben de gittim Tuğberk’le birlikte. Kollarına baktı, damar yolu deneyecek yer bile kalmamış dedi. Ayaklarından deneyeceğiz dedi. O da başladı ayaklarından denemeye. Artık Tuğberk’in acı çekmesine dayanamıyordum, yaşadığım stresten, acıdan ve ağlamaktan bayılacaktım. Ben “başka biri yok mu o denesin işte” diye ağlarken, odanıza gidin dinlenin dediler. Tuğberk kucağımda hıçkıra hıçkıra iç çekiyor. Ve bu arada ilk denemenin üzerinden 3 saat geçmişti. Odaya gidince Tuğberk’i emzirdim ve kucağımda daha sıkı tuttum ki kendisini güvende hissetmesini istedim. O da biraz sakinleşti derken asistan geldi ve Tuğberk’i aldı, siz gelmeyin bu sefer dedi. Girişim odasına kaç kişi girdiler hatırlamıyorum ama hayatımın en uzun dakikalarını geçirdim. Odanın önünde volta atmaktan, bir kendi odamıza bir odanın önüne gidip gelmekten, dua etmekten ve ağlamaktan başka bir şey gelmiyordu elimden. Bir saate yakın Tuğberk’in bas bas ağlamasını dinledim. Odamıza gidiyordum, o uzun koridordan oraya kadar geliyordu sesi. O kadar çok yanıyordu canı demek ki. Sonra bir anda ses kesildi. Ağlaması daha yavaşlayan Tuğberk’i kucağıma verdiler, ağlamaktan dudakları ağzı kurumuştu. Çok yorulmuş ve sarsılmıştı. Hemen emzirdim. O gene kucağıma yapışık durmak istedi bende zaten bırakmak istemedim onu yatağına. Saatte 5 olmuştu zaten sabaha kadar öyle uyuduk.

Sabah vizite öncesi sorumlu doktorumuz asistanla birlikte tüm odaları gezer, ilaçları ayarlar, hastalara bakar, ön bilgi toplar. Bizim odaya gelince “dün gece tüm çocuklar mahvolmuş Tuğberk’de öyle damar yolu açamamışlar. Çünkü o çok minik olduğu için damarları yıpranıyor. Bu şekilde devam etmek çok zor, Tuğberk çok yıpranır. Port takılmasını öneriyoruz biz. Ama sizin onay vermeniz lazım.” Dedi. Hayatımda ilk defa duyduğum bu alet için araştırmalara başladık. Tabi komplikasyonları var. Ameliyat olacak sonuçta. Deri altına bir alet takılıyor direk toplar damara bağlanıyor içeriden. Böylece damar yolu açılmadan direk alete batırılan iğne ile ilaçlar veriliyor.

İlk başta itiraf etmek gerekirse korktum ve istemedim. Sonra tanıdıklarımıza sorduk. Doktorlar gerekli gördüyse gereklidir, güvenin dediler. Bizde güvendiğimiz için kabul ettik.

Önce ultrasonla ana toplar damarın yapılarına baktılar. Uygun dedikten sonra bir de uygun küçüklükte aleti buldular. Ameliyat günü çok zor geçti. Neyle karşılacağımızı bilmiyorduk. Sabah açlığını yönetmek zor zaten. Bebek olduğu için iki saatte bir emmek istiyor. Ama biz dört saat onu bir şekilde uyutmaya yada çok ağlatmadan oyalamaya çalıştık. Ameliyathanenin önünde sanırım bir saatten fazla bekledik. Sonra yeşil kumaşın içerisinde ağlayan oğlumu verdiler kucağıma. Boynunda ve göğsünde bandaj vardı.


Ameliyat sonrası görüntü
Cilt altına monte ettikleri port aleti
Sonradan bu süreç boyunca verdiğimiz en iyi karar olduğunu düşündük. Evet port iğnesi takılırken gene zorlamalar olabiliyor, bir kerede takılamayabiliyor. Ama en azından çocuğun hareketlerini sınırlamıyor. Ellerini ayaklarını bezle bağlamak zorunda kalmıyorsunuz. O da kabloyu sürekli çekiştirmiyor. Çünkü kablo genelde tişörtünün altından çıkıyor.

Ameliyat sonrası yukarıdaki fotoğraf şeklindeydi. İğnenin gireceği ve ilaçların gireceği alet göğsünün altındaki bandajda. Boynundaki bandajın altında ise aletin uzatışı kablonun ana toplar damara giriş yaptığı yer. Her ikisinde de dikişler vardı. Her gün düzenli pansuman yaptım. Bir ara sarı sarı iltihap olacak gibi oldu hemen antibiyotikli krem sürdüm. Onu da atlattık.

Komplikasyonları arasında enfeksiyon kapma riski ya da vücudun kabul etmeme riski var. Böyle bir durumda sağ taraftan çıkarıp sol tarafa takıyorlarmış. Ama kapalı sistem olduğu için bakımı yok, kateter gibi. Eğer enfeksiyon kapmazsa uzun yıllar durabiliyor vücudunda. Tuğberk’in portu hala çıkarılmadı. Eğer günün birinde lazım olursa diye, bir süre daha kalsın dedi doktorlarımız. Çünkü risk her zaman var, biliyoruz.


Port iğnesi takıldıktan sonraki görüntü
Port iğnesi















İlaç alırken ise yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi oluyor. Göğsünde cilt altında bulunan yuvarlak bir cisime iğne sokmaya çalışıyorlar. Özel bir port iğnesi var. Bizim kullandığımız fotoğraftaki gibiydi.

Seruma bağladıkları yer ise beyaz kapaklı nokta. Oranın da temiz olması mikropların içeri girmemesi gerekiyor o yüzden zaman zaman eğer hemşire doktor çok dokunduysa ya da Tuğberk’in çişi gibi kazalar olduysa hemen alkollü veya dezenfektanlı mendille siliyordum. Aklınızda olsun.

Diğer ve önemli bir konu ise Port İğnelerinin büyüklüğü. Hastane de kullandıkları tek bir numara var. Oysa port iğneleri, hem iğnenin kalınlığı hem de iğnenin uzunluğu açısından numaralandırılırlar. Ne kadar küçük minik uçlu iğne alırsanız, o kadar az canı yanıyor. Ve hatta iğne çıktıktan sonra kan bile çıkmıyor yerinden. Bunu da bir hasta yakınından öğrendik ve kemoterapiyi yarılamıştık. Doktorlar bilmiyorlar medikal sektörünü eğer denk gelmemişlerse, o yüzden onlardan beklemeyin. Hastanede verdikleri 19 yada 20 numaraydı yanlış hatırlamıyorsam. Numara büyüdükçe iğnenin ucu inceliyor. Biz 22 ve 23 numaralı iğneleri kullandık. Ayrıca Tuğberk’in derisi ince olduğu ve port hemen derinin altında olduğu için 15 mm uzunluğunda ki iğnelerden aldık. Bebek çantamızda her zaman iki tane hazırda iğne taşırdım.

Tuğberk büyüdükçe ve kilo aldıkça port da doğal olarak deri altında aşağıda kaldı. Eskiden görünüyordu yuvarlak şeklinde şimdi elle hafif bastırınca hissedebiliyorsunuz. Bizim port tecrübemiz olumluydu. Damar yoluyla uğraşmaktan ve o damar yolunu sabit tutacam diye gerilip çocuğu her defasında yıpratmaktansa portun olduğuna dua ettik sonralarda.

Bir de çocuklar büyüyüp hareketlendikçe yatakta tutmak daha da zor oluyor. Ve damar yolunun çıkması gibi port iğnesinde de ne kadar üstü bandajlanırsa bandajlansın yerinden çıkmalar olabiliyor. Bizimde başımıza birkaç kez geldi. Tuğberk tutup hızlıca çektiği ya da üstüne basıp kalkmaya çalıştığı zamanlarda yerinden çıktı. Ama yattığı yerden kollarını çok hareket ettirip dönmesi bile çıkmasına neden olabiliyor. O yüzden sık sık kontrol etmekte fayda var, bandajı ve ıslaklığını.

Tüm çocuklarımıza acil şifalar diliyorum,
Sevgilerimle.


Önemli bir Ekleme: Portun enfeksiyon kapmaması için kapatmadan önce heparin ve sf karışımı enjekte edilmesi gerekiyor az miktarda. Çünkü bazen kan portun içerisindeki kablosunda pıhtılaşıp yolu tıkayabiliyor. Böyle durumlar da ya hızlı sf gönderimi ile yıkama yapmaya çalışıyorlar. Tüm uğraşlara rağmen port açılmazsa, ameliyatla çıkartıyorlar. Eğer port enfeksiyon kaparsa da ameliyatla çıkartıyorlar.

Facebookta Nöroblastomlu Çocuklar grubunda Fatma hanım ise heparin içeren başka bir ilaçtan bahsetti. İlacın ismi Taurolock (detaylı bilgi için tıklayınız)  Bu ilaç içerisinde taurodine aminoasidi biofilm oluşumunu önlermiş ve böylece port/kateter içerisine virüs, mantar, bakterinin girmesini engelleyerek enfeksiyon oluşumunu engellermiş. Ayrıca içerisinde citart ve heparin olduğu için de pıhtılaşmayı engelliyormuş.

Her zaman dediğim gibi mutlaka ve mutlaka doktorlarınıza ve hemşirelerinize sorun. İlacı yazmamın sebebi, tıp ve teknoloji çok çabuk ilerliyor. Piyasaya sürekli yeni ilaçlar çıkabiliyor ve doktorlar bunları takip edemiyor. Ben bir buçuk yıl boyunca hiç duymadım. Eğer duysaydım, Tuğberkin portuna 3 ayda bir enjekte ettirmeyi önerirdim doktolarımıza ki tıkanmasın portu, acil durum olursa kullanılabilsin. Tam bir yıl oldu Tuğberk'in portuna herhangi bir şey enjekte edilmedi. Muhtemelen tıkanmıştır. Onunda çıkarılacağı zamanı bekliyoruz.



Yorumlar

  1. Allah c.c bütün hastalara şifa versin inşallah ben bu yazıyı okudukça o kadar duygulandım ki rabbim hiç kimseye evlat acısı vermesin amin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nöroblastom Teşhis Edilirken Dikkat Edilmesi Gereken Testler - 1