Bu Süreçte Nasıl Olumlama ve Motivasyon Yaptık ve Yapıyoruz?
Kansere dair en çok duyduğunuz şeylerden biri muhakkak ki moral ve motivasyonun yüksek olması gerektiğidir. Doğru olduğuna inanıyorum. Sosyoloji mezunu olduğum ve beşeri bilimlere de ilgim olduğu için psikoloji her zaman dikkatimi çekmiştir. İnsan psikolojisinin ne kadar güçlü olduğunu yapılan deneyleri okuduğunuzda anlayabiliyorsunuz ki Placebo etkisi bunlardan biridir.
Çok kısaca deney şöyle; Hastalara ilaç yerine şeker veriyorlar, ama hastalara bunun ilaç olduğunu ve hastalıklarını tedavi edeceğini söylüyorlar. Deney bittiğinde ise hastalarda görülen hastalık etkilerinin büyük oranda gittiğini görüyorlar. Yani aslında hastalar psikolojik olarak vücutlarına iyileşeceği yönünde telkin verdikleri için vücutları iyileşmeye çalışıyor ve bir kısmı da iyileşiyor. Aynı bazı hastalıkların sıklıkla psikolojik olduğu söylendiği gibi. Yani insan sürekli kalp hastası olduğunu düşürse, aslında beynine kalbinin nasıl çarpık atması gerektiği yönünde telkin verdiği için, kalp hastası semptomları gösteriyor. Bu yüzdendir ki insan psikolojisinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Zaten kanseri yenen kişilerin de genel olarak hikâyeleri motivasyonlarının yüksek olduğu hakkındadır.
Bu süreç, çok zor bir süreç. Hep şunu düşünmüşümdür; Acaba bu hastalık bana gelseydi, gene bu kadar güçlü durabilir miydim? Ama işte, evlat için insan her şeyi göze alıyor ve her hücresini sonuna kadar, hatta yapamayacağını düşündüğü seviyeye kadar zorluyor. Öyle ki geri dönüp baktığında ne kadar güçlü olduğuna sen bile şaşırıyorsun. Güçlü olmak zorundaydım, çocuğum için. Çünkü onun benden başka güvenebileceği ve dış dünyayla bağlantı kurabileceği hiçbir şey yoktu.
İşte bu yüzden, kendime hep şunu benimsedim. “Kanserin hayat neşemizi çalmasına izin vermeyelim!” Tuğberk daha bebek, daha fiziksel olarak dünyaya adaptasyonunu bile sağlayamamış, dünyayı tüm tecrübe edişi bundan sonra olacaktı, sıfırdan öğrenecekti her şeyi. Ama kanser buna izin veren süreçli bir hastalık değil. Sürekli koruma içerisinde olmak ve biraz da izole tutmak gerekiyor hasta kişiyi. Ama buna rağmen elimden geldiğince onun için neşeli bir dünya yaratmaya çalıştım.
Sürekli kanseri ve ölümü düşünmek, doğal olarak karamsarlığa ve çöküşe sürükleyen bir süreç. Evde ve hatta hastane de Tuğberk’in yanında olduğumuz süreç boyunca hastalık yokmuş gibi davrandık. Sanki ölümcül bir hastalıkla değil de öylesine idrar yolu enfeksiyonu olmuş da onu tedavi ettirmeye gelmişiz hissi vermeye çalıştık Tuğberk’e. Ama kendi içimizde sağlayabildik mi? Tabi ki hayır. Çünkü evladınızı canınızı kaybetme korkusu her hücrenize işliyor ve bir daha çıkmıyor. Hele ki hastane sürecindeyken her dakika, her saniye, ona baktığınız her an “ya kaybedersem” düşüncesi aklınızdan gitmiyor. Ama böyle yaşayıp, hayatımızı idame ettirip, Tuğberk’e yardımcı olamayız değil mi? Dedik. Günlük ödev verdim kendimize. Tuğberk günde en az iki kere kahkahalarla gülecek. Ve tabi ki biz de güleceğiz. Daha üç aylıktı ilk sesli güldüğünde.
Kendimi nasıl yönettiğime gelirsek… Tuğberk’in yanında ağlamamaya çalıştım. Ağlayacağım zaman onu birine emanet ettim, genel de annelerim ya da eşime. Ya da uyuttuğum ve Tuğberk’le aynı odanın içerisinde olmadığımız zaman ağladım. Çünkü benim üzüntümün onu da kapsayacağını düşündüm. Ve onun üzgün olması en son istediğimiz şey.
Tuğberk’in savaşmasını istiyorsak, önce biz savaşmalıyız dedik. Önce biz savaşacağız, güçlü olacağız, göğüs gereceğiz, yılmayacağız ki o da bizden güçlü olmayı öğrensin dedik. Elimizden geldiğince güçlü olmaya çalıştık, bazen pes ettiğimiz anlar oldu ama onun yanında gene güçlüymüşüz gibi davrandık.
Hep oyun oynadık. Ve bir kurgu yaptım kendimize. Tuğberk’e süper kahraman dedim hep, TUĞMAN ‘imiz oldu bizim. İçindeki kötülerle savaşıyordu. Ara sıra güç almak için hastaneye gidiyorduk ve süper kahraman sıvısı alıyordu. Güçlü olması ve daha güçlü savaşabilmesi için bu şarttı. Sürekli ne kadar güçlü olduğunu anlattım. Çevremizde görebildiği birçok kişinin bu savaşa yenik düşeceğini ama onun çok özel bir bebek olduğundan dolayı savaşmaya hak kazandığını anlattım. Bizde en büyük yardımcılarıydık ama doktorlarla iş birliği yapıyorduk. Süreçte biraz canımız yanabilirdi ama savaşın getirdikleriydi bunlar. Kazanacaktık başka şansımız yoktu. Hep bunu anlattım ben oğluma da kendimize de… Herkesten önce biz inanmalıydık çünkü kazanacağımıza.. Ve onun da hayata tutunmayı hiçbir zaman bırakmadığını düşünüyorum. Hep mücadeleci oldu. Yılmadı, neredeyse hiç bırakmadı kendini… Bu da onun gücüydü.
Bu bir sınav dedik, imtihan dedik. Herkesin birkaç imtihanı olur. Bizim de imtihanımız bu dedik. Uzun sürdü kabullenmem ama isyan etmemeye çalıştım. Bolca hayatı düşündüm, şimdiye kadar yaşadıklarımızı. Mutluluklarımızı, kazançlarımızı, sevdiklerimizi, ailemizi… Hepsi güzeldi. O zaman hiç sorgulamamıştık. Evet zordu, hem de çok zordu. Yaşamayan herhangi birinin hayal edemeyeceği kadar zor dayanmak. Yaşadıklarımızı zor’dan başka bir kelimeyle bile tanımlayamıyorum. Ama isyan etmek bizi güçlü kılmayacaktı. Kabullenmek uzun sürdü. Hastalığın adı söyleyebilmek, kanser diyebilmek bile çok büyük bir adımdı bizim için. Ama o da oluyor zamanla. Sustum, konuşmadım kimseyle, isyan ederim karşındakinin yaptığı yorumlardan etkilenirim diye korktum. Kendi içimde çözmeye çalıştım. Sustum, dişlerimi sıktım, ağladım, bolca ağladım, sürekli ağladım, “yardım et Allah’ım bize, evladıma” dedim bolca. Dua ettim. Herkesten dua istedim. Hiç tanımadığım bir sürü insanın bizim için dua ettiğini biliyorum. Ve tüm bu duaların bize destek olduğunu da… Tuğberk’ten önce bir düşük yaşadım. Ve atlatmam aylarımı aldı. Neden ben, neden benim bebeğim diye aylarca sordum. Agresiftim, sinirliydim hayata. Kabullenemedim. Ve elime hiçbir şey geçmedi. Bu sefer ne dememem ve ne yapmamam gerektiğini biliyordum ama bu seferde ne yapmam nasıl kabullenmem ne demem gerektiğini bilmiyordum. Yeri geldi dişlerimi sıktım, yumruklarımı sıktım, hıçkırıklara boğuldum ama gene de Allah’ım bize yardım et’ten başka bir cümle çıkarmadım ağzımdan.
![]() |
Günlerden bir gün süper kahraman Tuğberk'in dünyasına kötü kalpli bir ejderha gelmiş. Tuğberk'in tüm arkadaşları en büyük yüce ağacın altına saklanmış ve Bu davetsiz misafir düşmanı hemen Tuğberk'e söylemişler. Süper kahraman Tuğberk hemen uçmuş gelmiş ve "hey kötü ejderha, burası benim dünyam ne işin var burada hemen defol git" demiş. Ejderha ise kükremiş "Roooaaaarrr git buradan artık burası benim üçgen ateşlerimle yakarım seni" demiş. Bunun üzerine süper kahraman Tuğberk "şimdi görürsün sen" diyip, ejderhaya tün süper güçleriyle saldırmış ve onu mahvederek dünyasından kovmuş. Tuğberk'in arkadaşları buna çok sevinmişler. Tuğberk'in etrafını sarmışlar "Yaşa Tuğberk sen ne kadar süper güçlü bir kahraman savaşçısın bizi kurtardın" demişler. Bu masal da burada bitmiş. Gökten üç elma düşmüş, ek gıdaya geçen süper kahraman Tuğberk hepsini afiyetle yüce ağacın altında arkadaşlarıyla birlikte yemiş ![]() |
Bolca Tuğberk’i bağrıma bastım, kucağıma aldım. Onun için yapabileceğimiz en iyi şey, onu sevmek ve bunu ona hissettirmekti. Bizde sevdik, çok sevdik. Severken bile korktuk aslında, ya çok seversem de böyle severken kaybedersem ve bu sevginin içerisinde boğulursam diye…
Hala da her günüm bol şükürle ve kaybetme korkusuyla geçiyor. Belki biz şanslıydık. Belki de yaşamamız gerekiyordu, bu bizim sınavımızdı. Gene de kabullenmek hala zor. Hayata normal yaşama dönmeye çalışıyoruz hala da. “En büyük risk tedavi bittikten sonra ki ilk yıl, sonra ise beş yıl boyunca risk devam eder”, deniliyor. Ama ekleniyor sonuna da “nöroblastom sinsi ve agresif bir hastalık 10 ve hatta 20 yıl sonra bile tekrar edebilen hastalar oldu. Tekrar edebileceğini hiç aklınızdan çıkarmayın!” Çıkarmıyoruz elbet. Hep kendime telkin veriyorum, artık bu hastalıkla hayat boyu birlikte yaşamayı öğreneceğiz hep birlikte…
O zaman size de bol güçlü günler diliyorum.
Rabbim önce süper kahramanlarımızın sonra da hepimizin yanında olsun…
Sevgi ile kalın
Yorumlar
Yorum Gönder