Evde Temizlik ve Hijyene Nasıl Dikkat Ettik?

Kanser hastalığı içerisinde olan herkes çok iyi bilir ki enfeksiyon demek kemoterapi tedavisine ara verilmesi, ağır antibiyotik tedavisine geçilmesi, daha da düşen kan değerleri ve bağışıklık sistemi demektir. Birçok durumda ölümcül bile olabilir. Bir makale de okumuştum, hangi makale olduğunu bulamadığım için referans veremiyorum ama aşağı yukarı şöyle diyordu; Kanser hastalarının %50’si enfeksiyonlardan dolayı hayatlarını kaybederler. Yani aslında hastaların yarısını öldüren tümör değil, enfeksiyona neden olan virüs, bakteri, mikrop gibi canlılar. Vücutta enfeksiyon oluştuğunda eğer kontrol altına alınamazsa kullanılan ilaçların dozları arttırılıyor yada daha ağır ilaçlara geçiliyor. Eğer vücut kendini toparlayamaz ve kan değerleri sıfırlanmaya yaklaşırsa, kan veriliyor. İlaçlar, ateş düşürücüler, kan yükseltici iğneler, kan takviyesi ve vücut hala kendini toparlayamadıysa organ yetmezliği oluşuyor.
Yoğun bakıma kadar giden bu süreçten Rabbim herkesi korusun.

Bu yüzdendir ki tedavi boyunca Tuğberk’in enfeksiyon kapmasından çok korktuk. Tüm önlemlerimizi ve hayat alışkanlıklarımızı da ona göre değiştirdik. Tuğberk kemoterapi tedavisi aldığı süreç boyunca sadece iki kez ateşlendi ve antibiyotik tedavisi aldı. İlk ateşlenmesi 1. kemoterapiden sonra idi. İlk olduğu için kendimi çok suçlamıştım, kesin ben dikkat etmedim o yüzden enfeksiyon kaptı diyip çok ağlamıştım ama hocalarımız sürekli şunu dediler; "vücudumuzda normalde bir sürü bakteri ve mikrop ile yaşıyoruz, vücut bağışıklığı düştüğü anda bu mikroplar güçleniyor ve enfeksiyon oluyor. o yüzden seninle ilgili değil doğal bir durum". O zaman tabi ki o psikoloji ile anlayamıyorsunuz bunları, şimdi geriye dönüp baktığımda anlayabiliyorum. Daha 60 günlük bir bebek kemoterapi alıyor, daha vücudu dış dünya adaptasyonunu sağlayamadan ve gelişimini tamamlayamadan... Enfeksiyon olması normaldi aslında. Vücudunun ilaca verdiği tepkiydi belkide. Hemen ilk kemoterapiden sonra enfeksiyon olunca servisteki bazı arkadaşlar "aa tüh o zaman bundan sonra tüm kemoterapilerde olur ateşi, sürekli hastanede kalırsınız" dediler. Çok moralimi bozdular. Siz böyle yorumları takmayın. Tuğberk 1. kemoterapiden sonra 6. kemoterapiye kadar hiç ateşlenmedi. Aldığı ilk 5 kür A7 protokolüydü. 6. kür kemoterapide artık 6 aydan büyük olduğu için ilaçlarını değiştirdiler ve A9 kürüne geçtiler. Çok çok ağır geldi Tuğberk'e, kan değerleri neredeyse sıfıra yaklaşıyordu, kan iğneleri bir işe yaramadı, beyaz ve kırmızı kan verdiler üç kez.. O enfeksiyonunun da gene ilaçlara adapte olamayan vücudundan dolayı olduğunu düşünüyorum. Kanser savaşındaki en kötü günlerimizdir 6.kür. Onu da başka zaman anlatırım. 10 kür kemoterapide 2 kez ateşinin yükseldi ve enfeksiyon tedavisi aldı Tuğberk. Hocalarımız bu durumumuzu çok takdir ettiler ve bir kaç kişiyi bana yönlendirmişlerdi temizlik konusunda nasıl davrandığımızı anlatmam için.

O yüzden bu süreçte ne gibi önlemler geliştirdiğimizi anlatmak istiyorum.

1. En çok kullandığımız temizleyiciler nelerdir?

    a. El ve yüzey dezenfektanları (her odada ve çantamızda mevcut)
    b. Domestos Hijyenik Çok Amaçlı Sprey
    c. Tek kullanımlık havlu kağıtlar
    d. Islak mendil
    e. Ağız çalkalama suyu (sterilize edenlerden)
    f. Antibakteriyel sıvı sabun (mutfakta ve banyoda)

Not: El dezenfektanını medikal marketlerden alıyorduk. 30 lira gibi bir şey veriyorduk, her ayda en az 3 tane aldığımızı düşünürsek baya fiyatlı olabiliyor. Kastamonu'ya döndükten sonra, tek kullanımlık masa örtüsü almak için girdiğim Endüstriyel Ambalaj ve Temizlik Malzemeleri satan, hani köpük plastik tabak, ambalaj kağıtları bulabileceğiniz yerde tesadüfen dezenfektan gördüm, hastanede kullandığımız markadan. 10 lira dedi. Ve çok şaşırmıştım. Sizinde çevrenizde varsa oralardan temin edebilirsiniz. Bir de yüzey dezenfektanını bir kere aldım. Sonra her şey için el dezenfektanını kullandım. İçerikleri neredeyse aynıydı. 

2. Sterilize edilmiş ayrı bir oda

Şimdi geriye dönüp baktığımda Tuğberk’in 50 günlükken bu hastalığa yakalanmasının da tedavi sürecinde hem kendisine hem de bize kolaylık sağladığını görüyorum. Her şeyin hayırlısı varmış demeyi bol bol öğreniyorsunuz bu süreçte. Tuğberk çok küçük olduğu için ona sterilize bir oda yapabildik. Çünkü hareket edemediği için, çift kişilik bir yatağın üzerinde yaşayabiliyorduk. Yatak odasını Tuğberk’e ayırdık. Tuğberk için park yatak, çift kişilik yatak ve gardolaptan oluşan bu odada halı kullanmadık.

Tuğberk’in çarşaflarını ve yatağın çarşaflarını sık sık değiştirdik. Zaten az bir kussa bile hemen her şeyi kaldırdık, sildik, bakteri oluşmasın diye.

Odanın zeminini ve toz toplayan diğer kısımları (yatak başlığı, pencere önü, kalorifer üstü…) gün aşırı dezenfektan ve havlu kağıt ile sildik. Tabi ki Tuğberk odada değilken. Yoksa aşırı kimyasala maruz kalması da toksik şoka sokabilir. Bu gibi temizlik durumlarında çocuklarınızı oda dışarısına çıkarın ve solumasına izin vermeyin.

İlk aylarda başka bir evde kaldığımız için, Tuğberk’in odasına girerken ayrı kıyafetlerim vardı. Odadan çıkarken ve girerken onları giyiyordum.

Tuğberk idame tedaviye geçene kadar evde herkes maske kullandı.


3. Eve dışarıdan girişler

Kendi evimize geçince tüm evi dezenfektanla sildikten sonra, dışarıdan giren kişiler (sadece aile bireylerini kastediyorum), hiçbir yere dokunmadan ve oturmadan banyoya gidip üstünü değiştirdi (çoraplarına kadar), ondan sonra eve girdi. Bu yüzden Tuğberk’in odasına girerken üst değiştirmeye gerek kalmadı.

Eve misafir asla kabul etmedik, yakın akrabalar bile olsa. Çok gelmek isteyen olursa da hijyen ve temizlik kurallarımıza uyarsa gelebilir dedik. Gene de kimseyi kabul etmedik. Kurallarımız şunlardı;

- Evden dışarı girince direkt banyoya gitmek
- Çoraplar dâhil tüm eşyalarını ütülenmiş temiz ve poşetlenmiş hiçbir yere değmemiş kıyafetlerle değiştirmek
- Kirli kıyafetleri poşetlemek
- Ellerini kollara kadar ve yüzü çok iyi sabunla yıkamak
- Dişlerini fırçalamak
- Ağız suyu ile çalkalamak
- Kağıt havlular ile kurulamak.
- Sigara içenlere izin yok. Ya da uzun süre içilmemiş olmak şartı ile gelmek
- En son dezenfekte ile ellerini dezenfekte ederek oturma odasına girmek
- Telefonu dezenfektan ile silmek
- Maske takmak
- Yanında bulunan çanta, bavul, poşet gibi şeylerin her yerine dezenfektan sıkmak ve kenara koymak
- Tuğberk’e dokunmamak yada hiç nefes nefese gelmemek

Eğer alışverişe gittiysek, büyük bir iş bizi bekliyordu. Mutfakta halı olmayan bir yere getirdiğimiz tüm poşetlerin her yerine dezenfektan sıkıp öyle yere koyuyorduk. Üzerimizi değişip, temizlendikten sonra, marketten ne aldıysak tek tek her tarafına dezenfektan sıkıyorduk. Yani gerçekten aldığımız her şeye sıkıyorduk, çikolatadan, gıdaya, içecek kutularına, peynire... Ondan sonra yerlerine yerleştiriyorduk. Eğer dezenfektan bittiyse de domestosun hijyenik spreyinden sıkıp siliyorduk.

Hastaneye giderken Tuğberk’i anakucağı denilen pusete koyuyorduk, bebek arabasına koyup devam ediyorduk. Üzerine de mutlaka örtü örtüyorduk. Dışarıya ilgisi artmaya başlayınca örtüyü örttürmedi ve maskesini takmaya başladık. Geri geldiğimiz de ise örtüyü hemen kirliye atıyordum ve anakucağının her yerini mutlaka dezenfektan ile siliyordum. İçine de sıkıyordum. Kumaş parçasını arada bir çıkarıp yıkıyordum.

4. Tuğberk büyüdükçe ve hareketlendikçe ürettiğimiz çözümler

Tuğberk büyüdükçe tabi ki onu bir odada, bir yatağın üzerine tutmak ve oyalamak zorlaşmaya başladı. Biz de Tuğberk’i oturma odasına almaya ve ona temiz bir alan yaratmaya karar verdik. Oturma odasındaki koltuğumuz L koltuk olduğu ve her iki tarafı da açılabildiği için şanslıydık. Kullanmadığımız kısmı açtık, üzerine bir çarşaf serdim ve Tuğberk oyuncakları ile orada oyalanmaya başladı. Sık sık çarşafını değiştirdim. Ve yere düşen oyuncakları asla geri vermedim. Hem hepimizi de görebiliyordu. O da bundan çok mutlu oldu. Ama tabi ki bunu yaptığımızda Tuğberk tam tur dönemiyor ve kendini tehlikeye atabilecek şekilde hareketler yapamıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam 3-4 aylıktı oturma odasına geçtiğimizde. Tabi hiçbir zaman yalnız kanepenin üzerinde kalmadı.

5 aylık olduğunda artık yerlerde sürünmek ve emekleme çalışmaları yapıyordu. Bende kolay silebileceğim bir oyun matı aldım. Unigo.com.tr’den süngerimsi yapıdaki bu halılardan aldım. Böylelikle silmek çok kolay oldu. Gün aşırı dezenfektanla siliyordum. Bir süre de onun üzerinde oyalandı. Hatta kış olduğu için halının üzeri süngerimsi olduğu için soğuk oluyor diye altına elektrikli battaniye aldık serdik, böylece üşütmeden oynuyordu halısının üzerinde.

Tuğberk daha da hareketlendiğinde ve halının üzerinden kaçmaya başladığında, halıyı daha sık sirkeli suyla silmeye başladık. Sirkeli suya geçtim çünkü yorulduğunda ağzı yere gelebiliyordu. Tabi ki bu süreçte parkeleri ve toz alan yerleri dezenfektanla silmeye devam ettik. Halıyı sürekli silmekle baş edemeyince ve içimize hijyeni sinmeyince, halının üzerini kaplayan bir battaniye aldık. Ve üzerine ayakla basmamaya özen gösterdik, zaten odaya terlikle girmek yasaktı. Battaniye’yi de gün aşırı çırptık ve haftada bir yada iki haftada bir yıkadım.

Tuğberk’in hijyenine dikkat ettiğim kadar gelişiminin de normal gitmesine çok dikkat ettim. Fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak gelişmesi için elimden geleni yaptım ve hep desteklemeye çalıştım. Öyle sürekli kucağımda tutmadım temiz kalsın diye. Onu yasaklamak veya kısıtlamak yerine, onun rahat edebileceği temiz alanlar yapılandırmaya çalıştım. Bu konuda da başarılı olduğumuzu düşünüyorum.

5. Oyuncak temizliği

Aslında her bebek için yapılan ya da yapılması gereken oyuncak temizliğini ben daha sık yaptım diyebilirim. Yeni aldığım oyuncakları güzelce yıkıyordum, sirkeli suda bekletiyordum ve sterilize makinasına koyuyordum. Ondan sonra Tuğberk’e veriyordum. Ayrıca yere düşen oyuncaklarını asla geri vermiyordum. Ve yıkayıp aynı prosedürü takip ediyordum.

Oyuncaklar sık sık oraya buraya gittiği için sürekli yıkanıyordu ama gene de haftada bir tüm oyuncakları elden geçiriyordum. Yıkanabilecekleri de yıkıyordum. Tuğberk’in kan değerleri iyi oldukça bu prosedür haftada bir oyuncaklarını sirkeli su ile silmeye devrildi. Ama yere düşen oyuncaklar gene yıkanıp öyle verildi. Tedavi bittikçe de iki hafta da bire, şimdi ayda bir silinmeye kadar geriledi.

6. Bulaşıkların temizliği

Her şeyden önce sterilize makinasına değinmek istiyorum. Mutlaka ama mutlaka sterilize makinası alın. Ben zaten titiz bir insan olduğum ve teknolojiyi de kullanmayı sevdiğim için hamileyken almıştım. Bu süreçte çok işime yaradı. Ben Weewell Buharlı Sterilizatör – Kurutucu – Mama Isıtıcı’yı almıştım. Mama ısıtıcı fonksiyonunu hiç kullanmadım sterilizatör ve kurutucu hali ile hala makinayı günde en az 3 kez kullanıyoruz. Hatta hastanede uzun süre kaldığımız da hastaneye bile götürmüştüm makinayı.

Tuğberk’in bulaşıkları için bitkisel bulaşık deterjanlarından kullanıyorum. Ve süngerini normal süngerin sert ovma yerini keserek kullanıyorum, biberonlarn içini yada plastikleri çizmesin diye. Ve sık sık iki haftada bir değiştiriyorum. Ve normal süngerden ayrı bir yerde muhafaza ediyorum. Biberon fırçası da kullandım biberonla mama veriyordum çünkü. O yüzden onunda temizliği çok önemli. Incık cıncık yıkıyordum her şeyi. Çünkü arada kalacak bir kalıntı bakteri oluşturabilir, enfeksiyon olarak Tuğberk’e dönebilir.

Her şeyi dikkatlice yıkadıktan sonra sterilizatör makinasına koyuyordum. Genelde bir buçuk saatlik programı kullanıyorum. Bittikten sonra, Tuğberk’in tüm mutfak eşyalarını büyükçe bir şeffaf kapalı saklama kutusuna koyuyordum. (Bu kutuların küçüklerinden içine biberon, mama, bardak sığabilecek büyüklüktekini de hastanede kullandım. Kapalı olması önemli. Hastane kısmını da sonra anlatacağım.) Tedavi bittikten sonra Kastamonu’daki evimize döndüğümüzde ise mutfakta kocaman bir çekmece ayırdım ona. Makinadan alıp hemen çekmeceye yerleştiriyoruz her şeyi.

7. Banyo ve aparatların temizliği

Her şey de dikkat ettiğimiz gibi banyoya da çok dikkat etmemiz gerekiyor temizliğe. Tuğberk bebek olduğu için plastik küveti, kovası, maşrapası vardı. Her kullanımdan önce ve sonra domestosun hijyenik spreyi ve onlar için ayarladığım özel bir süngerle küveti, kovayı ve maşrapayı yıkıyorduk. Tabi öncesinde içinde küveti yıkayacağınız banyonun da yıkanması gerekiyor. Sonrasında Tuğberk’in odasında (yere en büyük çöp poşetini kesip açıyorduk ki su parkeleri ıslatmasın diye) odanın ısısı, suyun ısısı sağlandıktan sonra yıkıyorduk. Her yıkamadan önce kurutma için kullanılan mermerşahi ve havlu ütünün en yüksek derecesinde ütüleniyordu. Banyo faslı bittikten sonra gene her şey domestosun hijyenik spreyi ile yıkanıp iyice durulanıyor, poşetine konup öyle kaldırılıyordu.

8. Çamaşır temizliği ve ütü

Çamaşır yıkanmasında bebek deterjanlarından başka herhangi bir şey kullanmadım. Ama asılırken çok titiz davrandım. Çamaşırlığı asmadan önce sildim. Ve yere düşen kıyafet, özellikle minnak çorapları tekrar kirliye attım.

Ütülemeden önce, bir tane yeteri kadar büyüklükte bir çöp poşetini makasla kenarından keserek tek kat halde açtım, kocaman bir şey oluyor. Ütülediklerimizi onun üzerine koyduk. Sonrasında orta sehpamızı kullandım. O zaman da ütü yapmadan önce sehpanın üzerini dezenfektanla siliyorum.

Tabi her şeyden önce mutlaka ellerimi güzelce yıkıyorum ve dezenfekte ediyorum. Tuğberk’le ilgili ne yapacaksam dahil bu işlemlere… Ellerin temiz olması çok önemli çünkü. Bir ara sürekli el yıkayıp, dezenfekte etmekten ellerim de yaralar olmuştu. O da çok doğru değil.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Eğer unuttuğum bir şey hatırlarsam gene ekleme yaparım.

Tüm çocuklarımıza acil şifalar diliyorum.
Sevgiyle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Port Nedir? Takılması Gerekir mi?

Nöroblastom Teşhis Edilirken Dikkat Edilmesi Gereken Testler - 1