Kanser Hastası Bir Bebek ile Beslenme
Sanırım herkes kanser hastalarının kemoterapiden kaynaklı iştahlarının azaldığını ve yemek sorunları olduğunu bilir. Çünkü aslında kemoterapi zehir gibi bir şey vücut için. Tamam kanserli hücreleri öldürüyor ama sağlıklı hücreleri de öldürüyor. O yüzden de ciddi yan etkileri çok fazla. Anlık yan etkilerinden biri de halsizlik, ağız tadının değişmesi, dilin metalik bir tad alması, mide bulantısı, aşırı kusmalar ve iştahsızlık.
Tuğberk 60 günlük gibiyken kemoterapiye başladığı için 6. aya kadar herhangi bir ek gıdamız olmadı. Sadece sütüm yetmediği için mama alıyordu. Onu da hazırlarken hijyene, el temizliğine, hatta biberonu koyduğunuz yerin temizliğine kadar, ne kadar dikkat edilmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz sanırım. Mamaları verdiğiniz biberonların çok ama çok iyi yıkanması ve sterilize edildikten sonra kullanması gerekmektedir. Biz hastanedeyken kullandığımız biberonları eşime verirdim, o yıkayıp sterilize edip getirirdi her gün. Eğer sterilize biberonum kalmadıysa da (küçük bir elektrikli kahve makinamın olduğundan bahsetmiştim daha önce) makinada ters çevirip su içerisinde 5 dakika kaynatıyordum. Ondan sonra kullanıyordum. Keza emzikleri de hastane de iken böyle sterilize ediyordum.
Kemoterapi alırken zaman zaman Tuğberk’in çok kötü olduğu anlar oldu. Günlerce hiçbir şey yemediği ve hiç emmediği zamanlar geçirdik. Hastanedeyken hastaların yediği, içtiği ve hatta bezleri tartılır yazılır. Çünkü beslenme kendini toparlayabilmesi için çok önemlidir. Hocalarımız “eğer birkaç gün daha hiçbir şey yemezse burnundan boru atarız” dediklerinde çok korkmuştum. Bir keresinde, üç gün ağlata ağlata şırıngayla ağzına zorla anne sütü vermeye çalışmıştık Tuğberk’e. Hayalimdeki boru çok kötü bir imgeydi. Ama Amerika da ki nöroblastom ve çocukluk çağı kanseri gruplarını takip ettikçe fark ettim ki, neredeyse her çocuğun burnunda beslenme borusu vardı. Tıpçı değilim, komplikasyonlarını bilmiyorum ve nasıl yapıldığına dair bir fikrim yok. O yüzden iyi kötü bir yorum yapmam bu konu hakkında. Doktorlarınıza güvenip, çocuğunuzu çok fazla yıpratmamakta fayda var, diye söylüyorum.
Gelelim Tuğberk de ek gıdaya nasıl geçtiğimize… Mutlaka doktorlarınıza danışın her şeyi. En ufak bir şeyi bile sorun, çünkü bizim çocuklarımız özel çocuklar. Belki bağışıklığı güçlensin diye vereceğiniz ek bir şeyler ilaçların etkisini azaltacak yada ters tepki yaratacak. O yüzden çok dikkatli olun.
Tuğberk’i ek gıdaya geçireceğim zaman, hocalarımıza ve servisteki bilgili olduğunu düşündüğüm hemşirelerimize bol bol bunu ne zaman ve nasıl yapmam gerektiğini sordum. Anne sütü aldığı için ek gıdaya geçişi geciktirdiler biraz. Vücudunun anne sütü ile daha güçlü olacağını ve yemek hazırlarken aşırı hijyene dikkat edilmesi gerektiğinden dolayı, ek gıdaya 7. Ayın sonunda 8. Ayın başında geçtik. Yoğurdu bile vermeden önce, pastörize yoğurt mu yoksa ev yoğurdu mu vermeliyim diye bile sordum. Sağ olsunlar çok sabırlı ve ilgiliydiler, her sorumu yanıtladılar. Bu araştırmalardan sonra Tuğberk için oluşturduğum düzeni yazacağım ama her çocuk farklıdır ve doktorlarınız başka şeyler önerebilir, ben sadece bir öneri olsun diye yazıyorum.
Beslenmeyle ilgili kurallar;
- Çiğ sebze ve meyve yasak. Ancak kabuklu meyveler verilebilir. Muz gibi.. Ama ben onu da yedirmeden önce kabuklu hali ile sirkeli suda beklettim.
- Her öğün taze hazırlanacak. Bekleyen besin buzdolabında bile olsa içerisinde bakteri üretir. Beklemiş besinler yedirilmeyecek.
- Mümkün mertebe taze beslenilecek. Paketli ve hazır gıdalar kullanılmayacak.
- Kullanılacak her meyve sebze çok iyi yıkanacak ve sirkeli su da bekletilecek.
- Kullanılan tüm araç gereç kap kacak sterilize edilmiş olacak.
- Yemek hazırlamadan önce ve hazırlama sürecinde eller sürekli yıkanacak.
- Çiğ et ve çiğ tavuğa çok dikkat etmek gerekir. Yıkarken etrafa bakteri sıçramasın diye, dikkatli yıkamak gerekir. Eğer etle işim olduysa hemen tezgahı çamaşır suyuyla ve dokunduğum yerleri de siliyordum.
- Öncelikle yumurta haşlaması ile başladım. Yumurtayı elime aldığım anda deterjanla yıkadım ve ellerimi yıkadım öyle 10-14 dakika arası haşladım. Haşlanmış yumurta sarısının sekizde birinden başlayarak her gün yavaş yavaş çoğalttım. Yumurtayı ıhlamur ile incelttim. Sonra içine formül mama, peynir gibi besinler ekleyerek bulamaç tadında karışımlar yaptım ki bu çok kısa sürdü. Gittiğimiz başka bir çocuk doktorunun “neden bulamaç veriyorsun, çocuk hiçbir yiyeceğin tadını öğrenemez, 2-3 yaşına kadar uğraşır durursun sonra” diye uyarmasından sonra, bundan vazgeçtim ve her yiyeceği ayrı ayrı verdim.
- Tuğberk’e tedavi bitene kadar meyve yedirmedim. Çiğ meyve yasaktı. Kabuklu meyvelerden sadece muz verebiliyordum, arada. Portakal, mandalina vermedim, çünkü zaten ilaçlar asitli olduğu için pişik sorunuyla uğraşıyorduk. Meyveleri haşlayarak da vermedim, çünkü haşlanmış tatlarına alışmasını istemedim.
- Sebzeleri ise çok iyi yıkayıp, kabuklarını soyup, sonra o halde en az 15 dakika bol sirkeli suda bekleterek kullandım. İlk başlarda buharda haşladım. Eğer aparatınız yoksa az suy ekleyerek haşlayabilirsiniz. Her sebzeyi ayrı ayrı verdim. Üzerine doğal zeytinyağı ekleyerek, hafif de sulandırarak.
- Yoğurdu pastörize, Sütaş babymix bebek yoğurdundan kullandım aylarca. Hem tek kullanımlık olmalar yanında taşımayı kolaylaştırıyor. Hem bebeklere özeldi. Kendim evde yapmadım, çünkü Ankara’da güvenilir bir kaynağım yoktu. Eve geldikten sonra ise gene güvenemedim. Sütü ne kadar kaynatsam da içerisinde bazı bakterilerin olabileceğini düşündüm. Ya da sütün içerisinde katılan ilaçvari şeyleri duyduktan sonra vazgeçtim. En azından pastörize ve laboratuar eşliğinde sürekli denetimle üretim yapan yerler diyip, pastörizeye sadık kaldım. Hala da küçük kavanozlarda yoğurt alıyorum Tuğberk’e.
- Tarhana çorbasından vazgeçmedim.
- Organik tam buğday unu kullandım.
- Pirinç ununun çok sağlıklı olduğunu düşünmediğim için hiç pirinç unlu mama yapmadım.
- Hipp’in hazır kaşık mamalarını kullandım bir dönem. 7 tahıllı mamaydı benim kullandığım. Sonra onu da bıraktım. Hastanede falan kurtarıcı olduğunu belirtmem gerekiyor. En temiz şekilde hazırlayabileceğiniz yiyecek oluyor çünkü.
- Kemoterapi alırken özellikle yemek konusunda olabildiğince yediği sevdiği şeyleri vermekte fayda var. Çünkü çok zor zamanlar yaşıyorlar.
- İlk başta aptamil kullanıyordum, ama sonra Tuğberk’in ilaçlardan dolayı ağız tadı değiştiği ve reddettiği için her mamayı ve biberonu denedik. En son Hipp’in combiotic organik teneke kutu mamalarını sevdi ve chicco nun natural başlıklı biberonlarını.
- Her şeyi organik ya da güvenilir kaynaktan almaya çalıştım, bulamadığımda da çok üzülmedim. Şimdiler de tavuk hariç genel olarak bizim yediğimiz şeyleri yedirmeye çalışıyorum.
- Ete de geç geçtim. Çünkü güvenebileceğim bir kasap bulamadım. Çiğ et en korktuğum bakteri konusudur. Eve döndükten sonra güvenilir bir kasaptan kuzu-inek etini 3 kez çektirerek kıyma şeklinde Tuğberk için özel alıyordum.
- Bol bol ilikli kemik suyu hazırladım ve çorbalarına, yemeklerine kattım. Hala da yaparım. Özellikle nötrofil sayısını organik tavuk suyunun ve ilikli kuzu kemiklerinin arttırdığını okudum bir yerlerde. Aklınızda olsun. Kuzu olmasa da olur, zira bulmak çok zor ama ilikli olsun. Haşladıktan sonra iliğini de suyun içine ezerek karıştırın, kayınvalidem öyle yapıyordu Tuğberk için.
- Her sabah bir, bazen iki medine hurması yemesine dikkat ettim. Hurmayı parçalayıp, haşlayarak veriyordum. Çünkü buzdolabında sakladığım için çok sert oluyordu ve en azından sıcakta haşlanmış oluyordu, eğer üzerinde bakteri varsa diye.
- Buğday rüşeymini kullanıyordum. Buğdayın özü aslında rüşeym ve e, b vitaminleri yönünden çok zengin. Her gün kahvaltısına ekliyordum.
- Bol tahinli, az pekmezli karışımlardan veriyordum azar azar.
- Keçi boynuzunun soğuk sıkım özü. Ben Hünnap marka kullanıyorum.
- Onun dışında her sebzeyi denetmeye dikkat ettim. Hala da uğraşıyorum.
- Yemek konusunda en dikkat etmeniz gereken şey tabi ki hijyen.
Şimdilik bu kadar anımsadım. Aklıma geldikçe buraya ekleme yaparım.
Sevgiyle kalın.
Tuğberk 60 günlük gibiyken kemoterapiye başladığı için 6. aya kadar herhangi bir ek gıdamız olmadı. Sadece sütüm yetmediği için mama alıyordu. Onu da hazırlarken hijyene, el temizliğine, hatta biberonu koyduğunuz yerin temizliğine kadar, ne kadar dikkat edilmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz sanırım. Mamaları verdiğiniz biberonların çok ama çok iyi yıkanması ve sterilize edildikten sonra kullanması gerekmektedir. Biz hastanedeyken kullandığımız biberonları eşime verirdim, o yıkayıp sterilize edip getirirdi her gün. Eğer sterilize biberonum kalmadıysa da (küçük bir elektrikli kahve makinamın olduğundan bahsetmiştim daha önce) makinada ters çevirip su içerisinde 5 dakika kaynatıyordum. Ondan sonra kullanıyordum. Keza emzikleri de hastane de iken böyle sterilize ediyordum.
Kemoterapi alırken zaman zaman Tuğberk’in çok kötü olduğu anlar oldu. Günlerce hiçbir şey yemediği ve hiç emmediği zamanlar geçirdik. Hastanedeyken hastaların yediği, içtiği ve hatta bezleri tartılır yazılır. Çünkü beslenme kendini toparlayabilmesi için çok önemlidir. Hocalarımız “eğer birkaç gün daha hiçbir şey yemezse burnundan boru atarız” dediklerinde çok korkmuştum. Bir keresinde, üç gün ağlata ağlata şırıngayla ağzına zorla anne sütü vermeye çalışmıştık Tuğberk’e. Hayalimdeki boru çok kötü bir imgeydi. Ama Amerika da ki nöroblastom ve çocukluk çağı kanseri gruplarını takip ettikçe fark ettim ki, neredeyse her çocuğun burnunda beslenme borusu vardı. Tıpçı değilim, komplikasyonlarını bilmiyorum ve nasıl yapıldığına dair bir fikrim yok. O yüzden iyi kötü bir yorum yapmam bu konu hakkında. Doktorlarınıza güvenip, çocuğunuzu çok fazla yıpratmamakta fayda var, diye söylüyorum.
Gelelim Tuğberk de ek gıdaya nasıl geçtiğimize… Mutlaka doktorlarınıza danışın her şeyi. En ufak bir şeyi bile sorun, çünkü bizim çocuklarımız özel çocuklar. Belki bağışıklığı güçlensin diye vereceğiniz ek bir şeyler ilaçların etkisini azaltacak yada ters tepki yaratacak. O yüzden çok dikkatli olun.
Tuğberk’i ek gıdaya geçireceğim zaman, hocalarımıza ve servisteki bilgili olduğunu düşündüğüm hemşirelerimize bol bol bunu ne zaman ve nasıl yapmam gerektiğini sordum. Anne sütü aldığı için ek gıdaya geçişi geciktirdiler biraz. Vücudunun anne sütü ile daha güçlü olacağını ve yemek hazırlarken aşırı hijyene dikkat edilmesi gerektiğinden dolayı, ek gıdaya 7. Ayın sonunda 8. Ayın başında geçtik. Yoğurdu bile vermeden önce, pastörize yoğurt mu yoksa ev yoğurdu mu vermeliyim diye bile sordum. Sağ olsunlar çok sabırlı ve ilgiliydiler, her sorumu yanıtladılar. Bu araştırmalardan sonra Tuğberk için oluşturduğum düzeni yazacağım ama her çocuk farklıdır ve doktorlarınız başka şeyler önerebilir, ben sadece bir öneri olsun diye yazıyorum.
Beslenmeyle ilgili kurallar;
- Çiğ sebze ve meyve yasak. Ancak kabuklu meyveler verilebilir. Muz gibi.. Ama ben onu da yedirmeden önce kabuklu hali ile sirkeli suda beklettim.
- Her öğün taze hazırlanacak. Bekleyen besin buzdolabında bile olsa içerisinde bakteri üretir. Beklemiş besinler yedirilmeyecek.
- Mümkün mertebe taze beslenilecek. Paketli ve hazır gıdalar kullanılmayacak.
- Kullanılacak her meyve sebze çok iyi yıkanacak ve sirkeli su da bekletilecek.
- Kullanılan tüm araç gereç kap kacak sterilize edilmiş olacak.
- Yemek hazırlamadan önce ve hazırlama sürecinde eller sürekli yıkanacak.
- Çiğ et ve çiğ tavuğa çok dikkat etmek gerekir. Yıkarken etrafa bakteri sıçramasın diye, dikkatli yıkamak gerekir. Eğer etle işim olduysa hemen tezgahı çamaşır suyuyla ve dokunduğum yerleri de siliyordum.
- Öncelikle yumurta haşlaması ile başladım. Yumurtayı elime aldığım anda deterjanla yıkadım ve ellerimi yıkadım öyle 10-14 dakika arası haşladım. Haşlanmış yumurta sarısının sekizde birinden başlayarak her gün yavaş yavaş çoğalttım. Yumurtayı ıhlamur ile incelttim. Sonra içine formül mama, peynir gibi besinler ekleyerek bulamaç tadında karışımlar yaptım ki bu çok kısa sürdü. Gittiğimiz başka bir çocuk doktorunun “neden bulamaç veriyorsun, çocuk hiçbir yiyeceğin tadını öğrenemez, 2-3 yaşına kadar uğraşır durursun sonra” diye uyarmasından sonra, bundan vazgeçtim ve her yiyeceği ayrı ayrı verdim.
- Tuğberk’e tedavi bitene kadar meyve yedirmedim. Çiğ meyve yasaktı. Kabuklu meyvelerden sadece muz verebiliyordum, arada. Portakal, mandalina vermedim, çünkü zaten ilaçlar asitli olduğu için pişik sorunuyla uğraşıyorduk. Meyveleri haşlayarak da vermedim, çünkü haşlanmış tatlarına alışmasını istemedim.
- Sebzeleri ise çok iyi yıkayıp, kabuklarını soyup, sonra o halde en az 15 dakika bol sirkeli suda bekleterek kullandım. İlk başlarda buharda haşladım. Eğer aparatınız yoksa az suy ekleyerek haşlayabilirsiniz. Her sebzeyi ayrı ayrı verdim. Üzerine doğal zeytinyağı ekleyerek, hafif de sulandırarak.
- Yoğurdu pastörize, Sütaş babymix bebek yoğurdundan kullandım aylarca. Hem tek kullanımlık olmalar yanında taşımayı kolaylaştırıyor. Hem bebeklere özeldi. Kendim evde yapmadım, çünkü Ankara’da güvenilir bir kaynağım yoktu. Eve geldikten sonra ise gene güvenemedim. Sütü ne kadar kaynatsam da içerisinde bazı bakterilerin olabileceğini düşündüm. Ya da sütün içerisinde katılan ilaçvari şeyleri duyduktan sonra vazgeçtim. En azından pastörize ve laboratuar eşliğinde sürekli denetimle üretim yapan yerler diyip, pastörizeye sadık kaldım. Hala da küçük kavanozlarda yoğurt alıyorum Tuğberk’e.
- Tarhana çorbasından vazgeçmedim.
- Organik tam buğday unu kullandım.
- Pirinç ununun çok sağlıklı olduğunu düşünmediğim için hiç pirinç unlu mama yapmadım.
- Hipp’in hazır kaşık mamalarını kullandım bir dönem. 7 tahıllı mamaydı benim kullandığım. Sonra onu da bıraktım. Hastanede falan kurtarıcı olduğunu belirtmem gerekiyor. En temiz şekilde hazırlayabileceğiniz yiyecek oluyor çünkü.
- Kemoterapi alırken özellikle yemek konusunda olabildiğince yediği sevdiği şeyleri vermekte fayda var. Çünkü çok zor zamanlar yaşıyorlar.
- İlk başta aptamil kullanıyordum, ama sonra Tuğberk’in ilaçlardan dolayı ağız tadı değiştiği ve reddettiği için her mamayı ve biberonu denedik. En son Hipp’in combiotic organik teneke kutu mamalarını sevdi ve chicco nun natural başlıklı biberonlarını.
- Her şeyi organik ya da güvenilir kaynaktan almaya çalıştım, bulamadığımda da çok üzülmedim. Şimdiler de tavuk hariç genel olarak bizim yediğimiz şeyleri yedirmeye çalışıyorum.
- Ete de geç geçtim. Çünkü güvenebileceğim bir kasap bulamadım. Çiğ et en korktuğum bakteri konusudur. Eve döndükten sonra güvenilir bir kasaptan kuzu-inek etini 3 kez çektirerek kıyma şeklinde Tuğberk için özel alıyordum.
- Bol bol ilikli kemik suyu hazırladım ve çorbalarına, yemeklerine kattım. Hala da yaparım. Özellikle nötrofil sayısını organik tavuk suyunun ve ilikli kuzu kemiklerinin arttırdığını okudum bir yerlerde. Aklınızda olsun. Kuzu olmasa da olur, zira bulmak çok zor ama ilikli olsun. Haşladıktan sonra iliğini de suyun içine ezerek karıştırın, kayınvalidem öyle yapıyordu Tuğberk için.
- Her sabah bir, bazen iki medine hurması yemesine dikkat ettim. Hurmayı parçalayıp, haşlayarak veriyordum. Çünkü buzdolabında sakladığım için çok sert oluyordu ve en azından sıcakta haşlanmış oluyordu, eğer üzerinde bakteri varsa diye.
- Buğday rüşeymini kullanıyordum. Buğdayın özü aslında rüşeym ve e, b vitaminleri yönünden çok zengin. Her gün kahvaltısına ekliyordum.
- Bol tahinli, az pekmezli karışımlardan veriyordum azar azar.
- Keçi boynuzunun soğuk sıkım özü. Ben Hünnap marka kullanıyorum.
- Onun dışında her sebzeyi denetmeye dikkat ettim. Hala da uğraşıyorum.
- Yemek konusunda en dikkat etmeniz gereken şey tabi ki hijyen.
Şimdilik bu kadar anımsadım. Aklıma geldikçe buraya ekleme yaparım.
Sevgiyle kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder