Ruhların hafızası var mıdır?
Yeni yıla girmemizden bu güne pek iyi hissetmiyorum kendimi. Aralık kontrolünden beri kendimi toparlayamadım. Hem fiziksel olarak çok yorgun hem de psikolojik olarak çok melankolik hissediyorum. Ne yapmaya çalışsam geçiremedim. Gerçi içimden de hiçbir şey yapmak gelmiyor genel olarak…
Böyle hissettiğim zamanlarda açıp eski fotoğraflara bakıyorum. Hangi süreçlerden geçtiğimizi, neler yaşadığımızı unutmayayım, şimdi ki halimizi bir yıl öncesinde hayal bile edemediğimizi hatırlayayım diye.
Bazen bakarken ağladığım oluyor. Allah’ım nasıl dayanmışız diyorum. Herhalde başka türlü olsa, ya da şimdi zorla izletseler yaşadıklarımızı aklımı oynatabilirim. Anlatamıyorum kimseye, gerçi anlatmakta istemiyorum. Anlamazlar ki.. Ben bile anlayamıyorum bazen kendimi, nasıl öyle durabildiğimizi, nasıl savaştığımızı, Tuğberk’i nasıl o kadar olumsuzlukların acıların içerisinde böyle olabildiğince mutlu yetiştirdiğimizi, anlayamıyorum bazen.. Bazen de hatırlayamıyorum. Sanırım beynin kendini koruma stratejisi, çok acı çektiği şeyleri unutmaya çalışmak. Çok da üzerinde durmuyorum bu durumun.
Bazen de nedensiz sıkıntılı hissettiğim zamanlar oluyor. Öyle günlerce mutsuz, keyifsiz, ölü gibi dolanıyorum etrafta… Belki de geçen yıl bu şekilde gezmem gerekiyordu ama şartlardan dolayı böyle olamadığım için vücudum, beynim, ruhum şimdi acısını çıkarıyor. Böyle zamanlarda fotoğraflara bakarım gene. Ve genellikle de mutlaka bir yıl öncesinde süreçle ilgili bir şey olmuş olur… Düşünüyorum, acaba ruhlarımızın hafızaları var da bir yıl öncesinde yaşadığı duyguları, acıları hatırlayıp onun sıkıntısını mı yaşatıyorlar bize? Belki de bilinçaltım da bildiğim günlerin fark etmeden üzüntüsünü yaşıyorum… Bilmiyorum, bildiğim tek şey var şuan o da kendimi çok kötü hissettiğim…
Geçen yıl bu günlerde 6.kemoterapi sonrası değerlendirme için Tuğberk’in ikinci biyopsileri yapılmıştı. Temmuz 2015’den bu gene kadar sürecin nasıl gideceği ve Tuğberk’in yaşayıp yaşamayacağı konusunda belirsizdik. (Ne deli bir psikoloji aylarca tahmin edersiniz) Bir karaciğer biyopsisi yapıldı. Sonra neden anlayamadım (asistan doktorlar hakkında kötü yorum yapmak istemem ama) bir türlü bacağından kemik iliği alınamadı, iki kez denenmesine rağmen. En sonunda hocalarımızdan biri kendisi kalça kemiğinden aldı ilik örneğini. Tuğberk’in kemik iliğinde de %15 civarı tümör yayılımı olduğu için ve bu nöroblastomun yayılım alışkanlığı açısından kötü bir durum olduğu için çok önemliydi kemik iliği biyopsisi. O bir hafta zehir gibi geçti.
Zaten kontrol biyopsilerinin stresi de var üzerimizde. Sonra başladık sonuçları beklemeye…
Eğer sonuçlar temiz gelirse yeniden doğacaktık. Tamam bitti şimdilik önümüzü görüyoruz diyecektik. Her şey belirli olacaktı. Kısacası hayatımız iyi yönde tekrar değişecekti. Kötü gelirse de… Bilirsiniz işte… Tuğberk’in tümörü tedaviye yanıt vermemiş demekti. Ve sonrası daha da kötü senaryolar… Ama umudumuzu hiç yitirmedik. Gene de ya kötü gelirse ihtimali insanı mahvediyor. 27 ocak 2016 akşamına kadar böyle sürdü gitti o haller, git geller, ağlamalar, yorgunluk halleri… Ve akşam gelen bir telefonla hocamız biyopsilerin temiz çıktığını söyledi bize. Sadece “bitti” diyebilmiştim eşime. Deli gibi ağlamalara kaldım, katıla katıla ağlarken herkesi aradım. Ağladığımı ilk duyan kötü zannediyordu haberi, çünkü kimseyle telefonda konuşmamıştım bu süreçte, oysa şimdi ben arıyordum, sonra birlikte bir kez daha ağlama seansı yapıyorduk karşılıklı.
Neyse şükürler olsun ki güzel geldi. Ama ruhum can çekişiyor bu ara. Yaşadığım sıkıntılar, acılar beni bırakmıyor. Hastalığın bir daha tekrarlamasının sıkıntısı, stresi ömür boyu gidecek biliyorum ama bu nedensiz daralmalardan, bunalmalardan, yorgunluk ve mutsuzluktan, ne zaman kurtulabilirim acaba? Siz atlattınız mı?
Ruhlarınızın hep mutlu anıları hatırlaması ve kendinizi nedensiz mutlu hissetmeniz dileğiyle,
Sevgilerimle,
Merve.
Böyle hissettiğim zamanlarda açıp eski fotoğraflara bakıyorum. Hangi süreçlerden geçtiğimizi, neler yaşadığımızı unutmayayım, şimdi ki halimizi bir yıl öncesinde hayal bile edemediğimizi hatırlayayım diye.
Bazen bakarken ağladığım oluyor. Allah’ım nasıl dayanmışız diyorum. Herhalde başka türlü olsa, ya da şimdi zorla izletseler yaşadıklarımızı aklımı oynatabilirim. Anlatamıyorum kimseye, gerçi anlatmakta istemiyorum. Anlamazlar ki.. Ben bile anlayamıyorum bazen kendimi, nasıl öyle durabildiğimizi, nasıl savaştığımızı, Tuğberk’i nasıl o kadar olumsuzlukların acıların içerisinde böyle olabildiğince mutlu yetiştirdiğimizi, anlayamıyorum bazen.. Bazen de hatırlayamıyorum. Sanırım beynin kendini koruma stratejisi, çok acı çektiği şeyleri unutmaya çalışmak. Çok da üzerinde durmuyorum bu durumun.
Bazen de nedensiz sıkıntılı hissettiğim zamanlar oluyor. Öyle günlerce mutsuz, keyifsiz, ölü gibi dolanıyorum etrafta… Belki de geçen yıl bu şekilde gezmem gerekiyordu ama şartlardan dolayı böyle olamadığım için vücudum, beynim, ruhum şimdi acısını çıkarıyor. Böyle zamanlarda fotoğraflara bakarım gene. Ve genellikle de mutlaka bir yıl öncesinde süreçle ilgili bir şey olmuş olur… Düşünüyorum, acaba ruhlarımızın hafızaları var da bir yıl öncesinde yaşadığı duyguları, acıları hatırlayıp onun sıkıntısını mı yaşatıyorlar bize? Belki de bilinçaltım da bildiğim günlerin fark etmeden üzüntüsünü yaşıyorum… Bilmiyorum, bildiğim tek şey var şuan o da kendimi çok kötü hissettiğim…
Geçen yıl bu günlerde 6.kemoterapi sonrası değerlendirme için Tuğberk’in ikinci biyopsileri yapılmıştı. Temmuz 2015’den bu gene kadar sürecin nasıl gideceği ve Tuğberk’in yaşayıp yaşamayacağı konusunda belirsizdik. (Ne deli bir psikoloji aylarca tahmin edersiniz) Bir karaciğer biyopsisi yapıldı. Sonra neden anlayamadım (asistan doktorlar hakkında kötü yorum yapmak istemem ama) bir türlü bacağından kemik iliği alınamadı, iki kez denenmesine rağmen. En sonunda hocalarımızdan biri kendisi kalça kemiğinden aldı ilik örneğini. Tuğberk’in kemik iliğinde de %15 civarı tümör yayılımı olduğu için ve bu nöroblastomun yayılım alışkanlığı açısından kötü bir durum olduğu için çok önemliydi kemik iliği biyopsisi. O bir hafta zehir gibi geçti.
Zaten kontrol biyopsilerinin stresi de var üzerimizde. Sonra başladık sonuçları beklemeye…
Eğer sonuçlar temiz gelirse yeniden doğacaktık. Tamam bitti şimdilik önümüzü görüyoruz diyecektik. Her şey belirli olacaktı. Kısacası hayatımız iyi yönde tekrar değişecekti. Kötü gelirse de… Bilirsiniz işte… Tuğberk’in tümörü tedaviye yanıt vermemiş demekti. Ve sonrası daha da kötü senaryolar… Ama umudumuzu hiç yitirmedik. Gene de ya kötü gelirse ihtimali insanı mahvediyor. 27 ocak 2016 akşamına kadar böyle sürdü gitti o haller, git geller, ağlamalar, yorgunluk halleri… Ve akşam gelen bir telefonla hocamız biyopsilerin temiz çıktığını söyledi bize. Sadece “bitti” diyebilmiştim eşime. Deli gibi ağlamalara kaldım, katıla katıla ağlarken herkesi aradım. Ağladığımı ilk duyan kötü zannediyordu haberi, çünkü kimseyle telefonda konuşmamıştım bu süreçte, oysa şimdi ben arıyordum, sonra birlikte bir kez daha ağlama seansı yapıyorduk karşılıklı.
Neyse şükürler olsun ki güzel geldi. Ama ruhum can çekişiyor bu ara. Yaşadığım sıkıntılar, acılar beni bırakmıyor. Hastalığın bir daha tekrarlamasının sıkıntısı, stresi ömür boyu gidecek biliyorum ama bu nedensiz daralmalardan, bunalmalardan, yorgunluk ve mutsuzluktan, ne zaman kurtulabilirim acaba? Siz atlattınız mı?
Ruhlarınızın hep mutlu anıları hatırlaması ve kendinizi nedensiz mutlu hissetmeniz dileğiyle,
Sevgilerimle,
Merve.
Yorumlar
Yorum Gönder