Bir Hayatın Ömür Boyu Değiştiği An - 10 Temmuz 2015 Cuma
O büyük tufanın koptuğu, hayatımızın ömür boyu değiştiği
gün..
Endişeli beklerken, hocanın muayenesine girdik. Muayene
ederken, karaciğerinin gerçekten büyük olduğunu, daha detaylı ve uzman bir
radyoloğun Tuğberk’in karın bölgesine bakması gerektiğini söyledi. Ve dış
merkezde özel bir radyoloji polikliniği olan bir profesöre yönlendirdi.
O kadar yoğundu ki bu radyolog bize 3 ay sonrasına gün verdi. İşin kötüsü, ertesi hafta pazartesi de gelemezdik, hoca bayram tatili nedeniyle yoktu. Biz de ısrarla akşama kadar bekleyebileceğimizi, il dışından geldiğimizi ve Tuğberk’in daha 50 günlük olduğunu söylediğimizde, bizi kırmadılar ve muayeneye gittik. Muayene o kadar uzun sürdü ki… Karaciğerdeki nodüllerin, kan toplanması gibi bir şey de olabileceğini, çok kötü düşünmemek gerektiğini söyledi ve raporu yazmak için gitti. Biz içeride beklerken, bizi bir daha çağırdı ve bir yirmi dakika daha Tuğberk’in karın bölgesini inceledi makine da. Bitirdiğinde ise böbrek üstü bezinde bir kitle gördüğünü o yüzden emin olmak için tekrar baktığını söyledi. Bizim ise sorduğumuz tek şey “bu iyi mi kötü mü?”, durumu anlamaya çalışıyorduk. “Çok da kötü bir durum olmadığını, gastroenteroloji ki doktorun en iyi yorumlamayı yapacağını” söyledi. İçimizi kurt kemire kemire, koşturarak Gazi hastanesine geri döndük. Niyetimiz Cuma günü mesai bitmeden her şeyi halledip evimize dönmekti.
O kadar yoğundu ki bu radyolog bize 3 ay sonrasına gün verdi. İşin kötüsü, ertesi hafta pazartesi de gelemezdik, hoca bayram tatili nedeniyle yoktu. Biz de ısrarla akşama kadar bekleyebileceğimizi, il dışından geldiğimizi ve Tuğberk’in daha 50 günlük olduğunu söylediğimizde, bizi kırmadılar ve muayeneye gittik. Muayene o kadar uzun sürdü ki… Karaciğerdeki nodüllerin, kan toplanması gibi bir şey de olabileceğini, çok kötü düşünmemek gerektiğini söyledi ve raporu yazmak için gitti. Biz içeride beklerken, bizi bir daha çağırdı ve bir yirmi dakika daha Tuğberk’in karın bölgesini inceledi makine da. Bitirdiğinde ise böbrek üstü bezinde bir kitle gördüğünü o yüzden emin olmak için tekrar baktığını söyledi. Bizim ise sorduğumuz tek şey “bu iyi mi kötü mü?”, durumu anlamaya çalışıyorduk. “Çok da kötü bir durum olmadığını, gastroenteroloji ki doktorun en iyi yorumlamayı yapacağını” söyledi. İçimizi kurt kemire kemire, koşturarak Gazi hastanesine geri döndük. Niyetimiz Cuma günü mesai bitmeden her şeyi halledip evimize dönmekti.
Gastroenteroloji ki hoca radyoloji raporunu görünce, “ben
onkolojide ki bir arkadaşıma haber vereyim, onunla birlikte görüşelim” dedi.
Nasıl yani? Onkoloji mi? Nasıl onkoloji? Soruları beynimin içinde ard arda
çınladı. Anlamadım önce. Doktora kapıdan çıkarken de “ağlama bak anne sütü bu
süreçte en çok ihtiyacımız olan şey” dedi.
Anlam veremedik. Nasıl hissettiğimi anlatamam o an. Zaman durdu, hayat durdu,
dünya durdu, nefesim bile durdu o an. Kelimeler dökülemiyordu ağzımızdan.
Telaffuz edemiyorduk teşhis koymaya çalıştıkları hastalığın adını. Nasıl
olabilirdi ki? Bir yandan da hoca sürekli, bana “ağlama lütfen bu süreçte
oğlunun en çok ihtiyacı olacak kişi sensin ve senin sütün” diyordu. Dışarı
çıktık hıçkırarak, tutukluluk yaşayarak, anlam kaymalarında kelimeler arasında
kaybolarak… İstediğim tek şey oğlumu bağrıma basmaktı. Bir yanlışlık var
diyordum, mutlaka başka bir açıklaması olmalıydı.. Daha bebek nasıl olabilir
diyorduk.
Ve Çocuk onkoloji deki hocanın yanına gittik. O bitmek
bilmeyen dakikalar. Hocanın suskunluğu, bize doğru düzgün bir şey demeden
aslında çok şey anlatmaya çalışıyordu. Biz ise sadece ağlıyorduk. Tuğberk’in
doğum sonrası hikayesini almaya çalışıyor, bir yandan da burada kalacak yeriniz
var mı, yoksa Kastamonu’dan mı gidip geleceksiniz gibi sorular soruyordu.
Tuğberk’ten kan alınacağını ve değerleri kötüyse hemen hastaneye yatmamız
gerektiğini söyledi. Hayatımın şoklarını üst üste yaşıyordum. Hoca bir de
polikliniğe gidip muayene olup dosya açılmasını istedi ve oradaki diğer hocanın
da görmesini istedi. Koridorda maskeli çocuklar, boynu bükük omuzları düşmüş
anne babalar vardı. Nereden bilirdim bizim de onlardan biri olacağımızı, hala
bir yanlışlık olabileceğini umut ederken..
Bize söylenen, sağ böbrek üstü bezinde bir kitle olduğu ve
bu kitlenin kötü huylu olabileceği idi. Gerekli tahliller, biyopsiler
yapıldıktan sonra, teşhis konulacaktı. Ben ısrarla eve gitmek isterken, hocalar
Tuğberk için enfeksiyon kapmanın riskli olduğu, ateşi çıkarsa hemen müdahale
edilmesi gerektiği, ve şehir dışına giderek risk alacağımızı anlatıyordu. Ama
ben sanki kendimi çok korumasız ve sürekli saldırı aldığım bir yerdeymiş gibi
hissediyordum ve acilen evime, yuvama, o güvendiğim yere gitmek istiyordum.
Ayrıca günü birlik niyetiyle geldiğimiz içinde hiçbir şey yoktu yanımızda.
Kan tahlillerini bekleme süreci… Telefonlar… Konuşmalar…
Ağlamalar… Durumu anlatmaya çalışmalar… Beklemeler… Telefonun saatine kaç kere
baktım bilmiyorum. Sanki ben baktıkça daha hızlı akacaktı zaman ve hemen
ulaşacaktık kan sonucuna. Bir yandan da durumu kendi içinde anlamaya sürekli iyiye
yorma çalışmaları… Kan sonuçlarımız çıktığında, sonuçların çok kötü olmadığını
ve eve gidebileceğimizi söylediler. O
gün o kadar çok ağladım, o kadar çok ağladım ve hiçbir şey yiyemedim ki,
Tuğberk aç kaldı ve stresimizden o da huzursuzlandı ve sürekli ağladı.
Kötü haber çabuk yayılır misali, eve dönüş yolunda bir sürü
akraba, arkadaş aradı. Kimseyle konuşmak istemedim. Hiç kimseyle… Babam dışında
hiç kimsenin telefonunu açmadım. Açamadım… Kime ne anlatacaktım ki. Nasıl
anlatacaktım? “Tuğberk’in sağ böbrek üstü bezinde bir kitle var, kötü huylu
olma ihtimali var. Şimdi eve toparlanmaya gidiyoruz. Pazartesi hastanede olma
sözü verdik hocalara. Hemen biyopsiler yapılacak. Sonuca göre tedaviye
başlanacak” mı diye anlatacaktım. Kelime oluşturamıyordu dilim, ağzımdan ses
çıkamıyordu. Daha kendim bile anlamamıştım ki ne olduğunu. Tüm bu kelimelerin
bir araya gelince ne anlattığını kavrayamamıştım.
Hafta sonu, evime gitmiştim. Yaptığım tek şey toparlanmaya
çalışmaktı. Annem, babam ve abim gelmişti. Durup durup ağlıyordum. Sonra
toparlanıp Tuğberk’le ilgilenmeye, bir şey yokmuş gibi davranmaya çalışıyordum.
Sonra gene ağlıyordum, valiz hazırlamaya ne alacağımı bilmeden elime geçeni
valize koymaya çalışıyordum. Beynim durmuştu, ne yapacağımı bilemeden
bilinçsizce hareket ediyor gibiydim. İyi ki benim ailemde, eşimin ailesi de
yanımızdaydı.
Yorumlar
Yorum Gönder