Hastaneye Yatış, 13 Temmuz 2015 Pazartesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Çocuk
Hastalıkları ve Sağlığı Ana Bilim Dalı, Çocuk Onkolojisi Bilim Dalı. Poliklinik
B Blok 10. Katta. Yataklı servis ise D Blok 15. Katta. Bundan sonraki en çok
ziyaret edeceğimiz mekânlar olarak hafımıza ve hayatımıza kazındı.
Doktorlar tarafından hemen planlar yapıldı.
- Karın MR’ı,
- - VMA-HVA idrar tahlili (Nöroblastomanın teşhis
edilmesinde kullanılan özel bir idrar testi),
- - Kan tahlili AFP bakımı ve
- - Biyopsiler için diğer bölümlerle görüşülmesi…
o
Not: Bu
süreçte Tuğberk’ten bir de NSE (nöron spesifik enolaz) kan testi istemeleri,
tedaviye başlamadan bu değeri kanseri takip etmek için öğrenmeleri gerekiyordu.
Ama unutmuşlar. Bu değer nöroblastoma gibi küçük hücreli kanserlerin teşhisinde
kullanılıyormuş. Eğer vücutta kanser hücreli tümör varsa bu kanda yapılan özel
bir testle teşhis ediliyor. Önemli olan tedaviye başlamadan ki NSE değeri.
Çünkü bazı sağlıklı çocuklarda referans değerinin de üzerinde olabiliyormuş.
Mutlaka çocuğunuza yapılan tahlil ve testlerin ne olduğunu öğrenin.
Sonradan anlıyorum ki, aslında şüphelendikleri tür
nöroblastomu teşhis etmek için tüm bunlar. Ve tüm tahliller bitmek bilmeyen bir
bekleme sürecine soktu bizi. Çünkü hiçbiri birkaç gün içerisinde ortaya
çıkmıyordu. Ve kan almalar… Tuğberk’in bağırmaları, ağlamaları, çığlık çığlığa
çırpınışları… Bir seferde de alamıyorlar işin kötüsü. Artık odayı terk etmek durumunda
kalıyordum, dayanılacak gibi değil.. Koridorlarda sürekli hıçkıra hıçkıra
ağlayan Merve. Ama gene de şanslıyım diyorum, yanımda iki annemde vardı. Ben
bakamaz haldeyken Tuğberk’le hep onlar ilgilendiler.
Her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki, ben böyle duruyordum
da sanki her şey etrafımda dönüyordu. Ben böylece duruyordum kucağımda Tuğberk,
alıyorlar, veriyorlar bana, ağlamalar, ilaçlar, serumlar, iğneler, hastane
odası, doktorlar, nefes alamamalar, tıkanmalar…
Ben neredeyim, ne yapmam lazım diye sorguladım. Ağlarken
Allahım yardım et bana dedim hep.. Bazen dilimin ucuna geliyordu neden biz,
neden benim oğlum, niye bunu reva gördün diye çırpınmak.. Ama dememek için
zorluyordum kendimi, hala da zorluyorum. Çünkü geçen yıldan gördüm ben. Geçen
yıl hamileyken bebeğimi kaybettiğimde yaklaşık bir yıl boyunca bunu sorguladım.
Neden ben, neden benim bebeğim gitti diye. İçimi kurt gibi kemirdi bu soru,
gecelerce, günlerce, haftalarca ve hatta aylarca. Ben neden dedikçe, hayattan
kendimi koparıyordum, kendim olmaktan kopuyordum. Bir şekilde bende
tutunmalıydım hayata. Yeni bir bebeğim neden olmasın dedim. Neden ben diye
sormayı bıraktıktan sonra kendime geldim.
Tuğberk’in durumunda da tekrar neden ben diye sormaya
başlasam, biliyordum hayattan kopacağımı. Ve benim hayattan kopmam daha iki
aylık bile olmamış oğlumun da hayattan kopması demekti. Şimdi güçlü olma
vaktiydi, her şeye, herkese göğüs germe vaktiydi. Mutsuz olacak vakit bile
yoktu. Sürekli Tuğberk ile ilgilenmeli, olabileceğim en güzel ve pozitif yanımla
onun yanında olup, bu süreç boyunca destek olmalıydım. Çünkü onun hayata
tutunacağı tek dal, hayatla iletişimi olan tek araç, gözü, kulağı, yemeği,
burnu, her şeyi bendim. O yüzden kendimi bırakmaya hakkım yoktu. Ailemin,
arkadaşların, akrabaların hatta eşimin bile kendini bırakmaya, ağlayıp
dövünmeye hakkı vardı ama benim yoktu. Ben olmasam Tuğberk ne yapardı, bu sefer
aklımdaki tek soruydu. Üzülmek için vaktimiz de yoktu. Hemen savaşa
başlamalıydık. Yapabileceğimizin en ama en iyisini yapmalıydık.
Hiçbir zaman
Tuğberk’in yanında kendimi bırakmadım. Ya uyuttum ya da annemlere bıraktım,
dışarı çıkıp ne yapacaksam ne kadar ağlayacaksam ağladım. Ama Tuğberk’in yanına
hep güler yüzlü girmeyi bildim, zorladım kendimi, ama gene de bırakmadım
gülümsemeyi. İsyan etmenin yardımcı olmadığını bir önceki olaydan dolayı
biliyordum. O zaman bu sefer göğüslemeliydim olan biteni kabullenip, hemen
savaşa başlamalıydım. Doğru kelime SAVAŞmaktı. Oğlum için, onun hayata
tutunması için savaşmalıydım. Savaşta yaralar olur, zafer bir gelir, bir gider,
kazandım zannedersin düşman bir anda tuzak kuruverir önüne, bu süreçte işte
böyle oldu bizim için. Ama umut etmeyi hiç bırakmadık.
Yorumlar
Yorum Gönder