Tuğberk’in İlk Park Deneyimi – 18 Haziran 2016

Tuğberk tedavi alırken onu hastane dışında neredeyse hiç dışarı çıkaramadık. Çünkü kemoterapi tedavisi aldığı için kan değerleri inanılmaz düşüyordu. Bu da dışarıdan gelen tüm mikrop, virüs ve diğer bilumum enfeksiyon bakterilerine karşı açık olmak ve vücudun kendisini koruyamaması demekti. Ayrıca Tuğberk 50 günlükken teşhis konulup hemen akabinde kemoterapiye başladığı için bir aşısı dışında hiçbir aşısı yapılamadı. Şuan 17 aylık oldu ve hala hiçbir aşısı yok. Çünkü bağışıklığı çok düşük olduğu için aşılar ve özellikle canlı virüs içeren aşılar Tuğberk için hayati risk oluşturabilir.
Aşıların olunması için tedavinin tam anlamıyla bitmesi ve en az altı ay yada bir yıl geçmesini bekleyeceğiz. Neyse laf arasında aşı meselesini de anlatmış oldum..

Gelelim paşanın ilk park keyfine… Tuğberk’i hiç dışarı çıkaramamamız benim içimi nasıl kemiriyor anlatamam. Çünkü istediğim şeylerden biri de hem Tuğberk’in hem kendi hayatımızı normalleştirirken ve tedaviye devam ederken Tuğberk’in hayatın gerisinde kalmaması. Hayatı olabildiğince yaşıtları kadar yoğun olmasa da tecrübe edebilmesini çok istedim. Bu yüzden Tuğberk’in tedavisinin iyi gelişimi ve kan değerlerinin yüksek olmasından da cesaret alarak haziran ayında ilk defa parka götürmeye karar verdim. Tabi havalar ısındıkça dışarı yürüyüşe çıkarıyordum kucağımda yada kanguru da. Ama hiç parka götürüp oyuncaklara dokunmasına izin vermemiştim.

Tabi dışarı çıkarken yanıma her zaman dezenfektan, ıslak mendil, kuru mendil ve su alıyorum. Şuan bile değişmez dışarı çıkma kitim. Bir de haziran ayında daha yeni yürüyordu, sürekli düşüyordu ve dişleri çıktığı için elini sürekli ağzına sokuyordu. Ola ki dışarı da düştü, yere dokundu, herhangi bir şeye dokundu. Hop hemen “hadi oğlum elini aç fıs fıs yapalım” diyorum, ve ellerine sıkıyorum. Sonra gene dezenfektan sıktığım ıslak mendille siliyorum. Değişmez kuralımızdır. Tabi kimyasal olması sıkıntı ama avantaj dezavantaj paritesine baktığınız da mikroplardan korunmak daha önemli çıkıyor. Neticede on kür “kemoterapi” almış bir çocuktan bahsediyoruz. Dezenfektanın kimyasalı ne ki aldığı ilaçlar yanında.

Tuğberk dışarıya çıkıp etrafı gördükçe nasıl mutlu oluyor size anlatamam. O hareketli dünya, yürüyen insanlar, taşıtlar, çiçekler, böcekler, hayvanlar, çimenler, toprak, taşlar… Dışarı çıktığınızda sizin görmediğiniz ve hiç mi hiç dikkatinizi çekmeyen bir sürü şey Tuğberk için ayrı bir sevinç ve şaşkınlık kaynağı. Her şeye şaşırıyor çocuğum… Her şeye dokunmak, ağzına almak istiyor ama tabi izin yok, müdahale var. Ara ara yürütüp ara ara kucağıma alıyorum. Ve büyük parka ulaşıyoruz.

Hava güneşli, bende heyecanlıyım ilk defa parka geldik anne oğul. Etraf cıvıl cıvıl çocuğu olan gelmiş gibi. Ama ben gerginim tabi ki, hem Tuğberk’in dışarıdaki herhangi bir şeye dokunmasından hem de ortamında kalabalık olmasından. Ama vazgeçmiyorum gene de benim oğlumda görmeli artık diyorum içimden sürekli ve gözüm elim bir an Tuğberk’ten ayrılmıyor. Dezenfektan bir elimde, her an sıkılıyor. Salıncağa koyamadım, kaydıraktan kaydıramadım. Sadece sallanan büyük bir halat vardı ona oturtturabildim. Kalkınca da tüm üstüne pantolonuna ve gene ellerine dezenfektan sıktım. Tuğberk hala şaşkın ama mutlu.. Zaman zaman Tuğberk başka çocuklara dokunmak ya da bisikletlerine dokunmak istiyor ama engelliyorum. Hele ki Tuğberk’e dokunmak isteyen kişilere direk elini engelleme müdahalesi var. Hala da engellerim dokunulmasını. Dokunmak isteyen eline dezenfektan sıkıp öyle dokunsun çok istiyorsa ama ona bile gerek yok bence.

Tabi bizi öyle gören anneler hemen meraklı. Neden hiçbir yere dokundurtmuyor bu kadın çocuğu diye bakıyorlar. Özellikle tedavimiz bittikten sonra hastalığı daha bir kabullenir oldum, söylemesi daha kolay oldu, o beş harfli iki heceli kelimeyi, kanser… Kanser hastası diyorum, tedavi alıyor, kemoterapi alıyor. Rahatlıkla söyleyebiliyorum artık o cümleleri, kanser hastası oğlum, lütfen dokunmayın.

Tuğberk’i alıp eve dönüyorum, o kadar mutlu ki yetmiyor onu öyle görmek doyamıyorum. Bakıyorum sitenin içindeki parkta hiç çocuk yok. “koş oğlum hadi kayalım” diyorum. Tuğberk hayatında ilk defa merdivene çıkacak, elleriyle destek alarak tırmanıyor. Sonra bir sevinç, zafer hali, hayatında ilk defa merdiven çıktı çünkü. Sonra birlikte kayıyoruz defalarca. Sanırım hayatımın hiçbir döneminde kaydıraktan kaymaktan bu kadar zevk almamıştım. Parkta salıncak var tahterevalli var. Hepsine sırayla biniyoruz. Bu arada dezenfektan her daim elimize sıkıyoruz. Ve hatıra kalsın diye elinin fotoğrafını çektim.

Benim için dünyanın en değerli tablolarından biri - 18 Haziran 2016 İlk park deneyimi

Hani bazı anneler çocuğu parktan, sokaktan oynayarak, kirlenerek geldiğinde hafif sitem eder ya, çok kirlenmişsin diye. Etmeyin.. Bu fotoğraf benim için Mona Lisa’dan bile daha değerli bir fotoğraf. Çünkü oğlumla ilk defa parka gitmişiz, ilk defa parkın tepesine çıkıp, ilk defa kaydıraktan kaymışız, ilk defa salıncakta sallanmışız, ilk defa bir tahterevalliye binmişiz. İlk defa elleri diğer çocuklar gibi dışarıda oynamaktan kirlenmiş. Çok mutlu olmuş, bol kahkaha atmışız. Daha güzeli var mı?

Bol gülmeli, bol sevinçli parklar diliyorum herkese
Sevgiyle

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nöroblastom Teşhis Edilirken Dikkat Edilmesi Gereken Testler - 1

Port Nedir? Takılması Gerekir mi?